Tasavvuf, hayvâni sıfatların galebe çaldığı beşerden, melekî sıfatların galebe çaldığı bir insan-ı kâmil ortaya çıkarmak için asr-ı saâdetten bu yana uygulanagelen manevi bir terbiye metodudur. Hedefi; nefsi tezkiye, kalbi tasfiye etmek suretiyle kulu yakîni imana ulaştırmak, böylece bütün amellerini ihsan makamında ifa etmesini sağlayarak İlâhi rızaya erişmesine vesile olmaktır.
Tasavvuf, kavramsal olarak her ne kadar sonradan ortaya çıkmışsa da, bir terbiye metodu olması itibariyle bizzat Peygamber Efendimiz'e (s.a.v.) kadar dayanmaktadır.
İmam Kuşeyrî’nin (k.s.) de belirttiği gibi, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sohbetinde bulunanlara “sahâbe”, sahâbenin sohbetinde bulunanlara “tâbiîn”, tâbiînin sohbetinde bulunanlara “tebeu’t-tâbiîn” gibi unvanlar verilmiştir. Çok sonraları dinin hükümlerine büyük bir dikkatle riayet edenlere “âbid” ve “zâhid”, zamanla ortaya çıkan bid’atler karşısında Ehl-i sünnet çizgisinden ayrılmayan, “her nefeste Allah-u Teâlâ ile beraber olma” hâlini koruyan ve gafletten sıyrılmaya çalışanlara H.II. Yüzyıldan itibaren “Mutasavvıf”, “Sûfî” (takip ettikleri yola ise “Tasavvuf”) denilmiştir.
Ehli tarafından “Tasavvuf” ve “Sûfî” kavramlarına pek çok farklı tarif getirilmiştir. Bu tariflerin sayısını bine kadar çıkaranlar, hatta “mutasavvıfların sayısı kadardır” diyenler dahi var. Yapılan tariflerden bazıları şöyle;
• “Tasavvuf her güzel huyu benimsemek ve her kötü huydan sıyrılmaktır.” (Ebû Muhammed Cerîrî)
• “Tasavvuf güzel ahlâktır.” (Ebû Muhammed Murtaiş)
• “Sûfî, kalbini Allah için tasfiye edip (arındırıp) tertemiz yapan kimsedir.” (Bişr Hâfî)
• “Sûfî, Allah’ın kalbini tasfiye edip (arındırıp) nurla doldurduğu kimsedir. Böyle kalbine nur dolan kimse zikr-i ilâhîden lezzet alır.” (Ebû Saîd Harrâz)
• “Tasavvuf, sulhü olmayan bir cenktir. Yani hiç bitmeyen bir nefis mücadelesidir.” (Cüneyd Bağdâdî)
• “Tasavvuf hakikatleri almak, insanların elindekinden ümid kesmektir.” (Ma’ruf Kerhî)
• “Tasavvuf, bir evdir; kapısı şeriattır.” (Cüneyd Bağdâdî)
• “Tasavvuf, edepten ibarettir. Her makamın, her hâlin ve her vaktin bir edebi vardır. Ancak buralardaki âdâba riâyet eden kimse rical sınıfına girer.” (Ebû Hafs Haddâd)
• “Tasavvuf, Hakk’a boyun eğmektir.” (Ebu’l-Hüseyn Müzeyyin)
• “Tasavvuf, kişinin kovulsa bile Sevgili’nin kapısında diz çöküp beklemesidir.” (Ebû Ali Rûzbârî)
• “Tasavvuf, takdir-i ilâhîye sabır, Allah’tan (c.c.) gelene rıza ile çöller ve yollar aşmaktır.” (İbn Hafîf)
• “Tasavvuf, itirazı terk etmektir.” (Ebû Sehl Su’lûkî)
• “Ehl-i tasavvuf, Allah’ı (c.c.) her şeye tercih eden ve Allah’ın (c.c.) da kendilerini her şeye tercih edip yücelttiği kimselerdir.” (Zünnûn Mısrî)
• “Tasavvuf, Hakk’ın nasibi için nefsin nasibini külliyen (tamamıyla) terk etmektir.” (Ebu’l-Hüseyn Nûrî)
• “Tasavvuf, her türlü sıfatın kaybolduğu bir hâldir.” (Ebû Ya’kub el-Mezâyilî)
• “Tasavvuf, Hak’tan başkasının bilmediği amellerin sûfî üzerinde cereyan etmesi ve (onun) devamlı surette sadece Allah’ın (c.c.) bildiği bir hâl üzerine Hak ile beraber bulunmasıdır. ” (Ebû Süleyman Dârânî)
• “Tasavvuf safâ ve müşahededir. Çünkü safâ, kalp tasfiyesini ve onun için gerekli olan ibadet, zühd, mücahede, ihlâs, teslimiyet ve Hakk’a yönelmek gibi konuların hepsini içine almaktadır. Müşâhedede sûfîlere ait her türlü rûhî tecrübe, manevî ahvâl ve keşfî bilgilerle mârifet-i ilâhiyye konuları bulunmaktadır.” (Ebû Bekir el-Kettânî)
- See more at: http://tasavvufnedir.com/Hakkinda#sthash.LbwpIYXE.dpuf