derviş,sofi,ilahi,ilahiler,dervişler,tarikat,tasavvuf,zikir,medine,mekke,zikrullah,mürşid,mürid,efendimiz,resulullah,salavat, en güzel ilahiler
  efendimizsav
 

Peygamber Efendimizin (s.a.v) Hayatından Kıssalar…

Peygamberimiz çok mütevazı idi. Misafirlerine bizzat kendisi hizmet eder, ikramda bulunurdu. Bir gün çölden biri gelip, “Kim bu insanların büyüğü?” diye sordu. O sırada misafirlerine kâselerle süt dağıtma hizmetinde bulunan Efendimiz adama, “Bu insanların büyüğü bunlara hizmet edendir!” buyurdu. Bu sözüyle hem büyüklerin insanlara hizmet edeceğini ifade etmiş, hem de aradığı kimsenin kendisi olduğuna işarette bulunmuştu. 
Bir yolculuk dönüşünde herkes hurmalıkta istirahate çekilmiş dinlenirken bazıları onlara yemek hazırlamak üzere harekete geçmişlerdi. Biri ‘Ben yemek yapayım.’, biri ‘Ben su getireyim.’, derken biri de ‘Ben de ateş yakayım.’, deyince Efendimiz de, ‘Öyle ise ben de odun toplayayım.’ buyurdu. Biz bütün işleri yaparız, siz istirahetinize bakın deyince de verdiği karşılık şöyle oldu: 
-Bilirim ki sizler bu hizmetleri yaparsınız, ama başkaları hizmet ederken ben seyirci kalmaktan üzülürüm. Sözünü şöyle bağladı: “Ben hizmet edilen değil, hizmet eden olmayı severim!” Bundan sonra kalkıp odun topla***** bizzat hizmete katıldı…

Bir gün bir sepet hurma getirip: 
-Buyur ya Resulellah turfanda hurma, dediler. Peygamberimiz, “Hurmalar oldu mu ki?” diye sordu. Hayır, olmadı; ama bizim bahçemiz sıcak bir dere içinde bu yüzden ilk hurma bizde erişir. Kimse yemeden size getirdik ki en önce siz yiyesiniz turfanda hurmayı. Peygamberimiz uzakta oynayan çocukları gösterdi, “***ürün bu turfanda hurmaları şu oynayan çocuklar yesinler. Ben komşularımın yemediğini yemem. Ne zaman komşularımız da hurma yemeye başlarsa işte o zaman ben de gönül rahatlığı içinde hurma yiyebilirim.” buyurdu. 

Peygamberimiz yoksullara yardım etmeyi çok severdi. Yine bir gün davet ettiği muhtaçlara önceden hazırladığı yardımı sırayla dağıtmış, alanlar da dağılıp gitmişlerdi ki, tam o sırada bir başka yoksul uzaklardan koşarak gelip kendisine verilecek bir şey kalmadığını anlayınca üzülmüştü. Peygamberimiz üzülen bu yoksula, “Üzülme.” dedi: “Sana da bir çare bulabiliriz.” Bulduğu çareyi de şöyle açıkladı: “Buradan doğruca Medine çarşısına git, ihtiyaçlarını satan dükkanlara gir, ne lazımsa al, sonra da de ki: “Mal benim, borç Resulüllah’ındır! Yeter ki çocuklarını sevindir, sen de üzülme!” 
Adam ‘Olur mu böyle bir şey?’ demek isteyince, Efendimiz onu dükkanlara doğru yönlendirirken tembihini tekrarladı. “Unutma!” dedi, “Mal benim borç Resulüllah’ın, diyeceksin. Mal sana, ödemesi bana ait olacaktır.” buyurdu. 

Peygamberimiz faydalı icat ve teknolojik buluşlar kim tarafından bulunursa bulunsun sahip çıkılıp Müslümanların hizmetinde kullanılmasını ısrarla tavsiye ederdi. 
Bir gün bir sahabesi Şam’daki Hıristiyanlardan aldığı içi zeytinyağı dolu bir kandili getirip mescide asmıştı. O günlerde Müslümanlar Medine’de böyle bir kandili henüz yakmamışlardı. Gelen cemaat bunu Şam’daki Hıristiyanlardan aldığını  öğrenince , ‘Müslümanların mescidine Hıristiyan’ın yaptığı kandili mi asıyorsun? Resulüllah gelince seni azarlar’, demeye getirmişlerdi. 

Az sonra Efendimiz (sas) gelip dumansız, külsüz yanıp ışık veren kandili görünce, ‘Kim getirdi bunu?’ diye sordu. Oradakiler getireni göstererek “Şam’da Hıristiyanlardan alıp getirmiş.” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz kandili getiren sahabesine tebessümle bakarak şöyle dua etti: “Sen bizim mescidimizi aydınlattın, Allah da senin kabrini aydınlatsın!” Sonra da sözlerine şunu ekledi: “İnsanlığa faydalı olan şeyler müminin kaybettiği malı gibidir. Nerede ve kimde bulursa bulsun hemen sahip çıkarak getirip Müslümanların istifadesine sunmalıdır!”

Şamdan iki hristiyan alimi gelmişlerdi.Medine’yi gördükleri zaman,biri diğerine: “Bu kasaba ahir zaman peygam- berinin kasabasına ne kadar benziyor.” dedi. Sonra Rasulullah(sav)’ın huzuruna geldiklerinde,O’nu hususi sıfat- larıyla tanıdılar. Allah Rasulune: “Sen Muhammed’sin ” dediler. Rasulullah (sav)’da : ” Evet” buyurdular. “Hemde Ahmet’sin dediler. Rasulullah yine: “Evet” buyurdular. Bunun üzerine dediler ki: “Biz sana bir şey soracağız” Rasul “sorunuz” buyurdu. “Bize Allah’ın kitabında en büyük şehadeti haber ver.” Bunun üzerine peygamber şu ayeti okudu: “Allah kendisinden başka ilah olmadığına şahittir,bütün meleklerle ilim uluları,adalet ve hakkaniyetle durarak şahitdirler. O Aziz ve Hakim olan Allah’tan başka ilah yoktur.”(Al-i İmran 18)

Muaz İbni Cebel anlatıyor: Bir seferinde,Peygamber Aleyhisselamla beraberdim. Bir gün yakınında sabah etmiştim. Yürüyorduk: “Ya Allah’ın Nebisi! Bana bir amelden haber ver ki beni cennete koysun,cehennemden uzaklaştırsın” dedim. Buyurdular ki: “Büyük bir şey sordun. Mâmâfih o,Allah-u Tealanın müesser kıldığı kimseye kolaydır. Allah’a ibadet edersin,O’na hiç bir ortak koşmazsın,namaz kılarsın,zekat verirsin,ramazan orucunu tutarsın,haccedersin. Allah Rasulu şöyle devam ettiler: “Sana hayrın kapılarını göstereyim mi? Oruç kalkandır,sadaka günahı söndürür. Gecenin göbeğinde adamın namazı…. Ve Rasulullah şu ayetleri okudular: “Görsen o vakit ki mücrimler,Rabb’lerinin huzurunda başlarını eğmişler:Ey Rabbimiz!gördük, dinledik. Şimdi bizi geri çevir,iyi bir amel işleyelim. Zirâ yakinen bildik derler. Eğer dilemiş olsaydık her nefse hidayet verirdik. Fakat,Ben’den şu söz hak oldu: Elbet ve elbet cehennemi cinlerden ve insanlardan dolduracağım.O halde,tadın unuttuğunuz için bu gününüzün çatmasını. İşte biz de seni unuttuk. Yapıp durduğunuz işler yüzünden tadın ebediyet azabını.Bizim ayetlerimize öyle kimseler iman ederler ki,onlarla kendilerine nasihat verildiği vakit secdelere kapanırlar ve Rabb’lerine hamd ile tesbih ederler de kibirlenmezler.” (secde 12-15)

Adamın biri Rasulullah(sav)’a gelerek “Ya Rasulullah,mahvoldum!” dedi. Rasulullah ” seni mahveden nedir?” diye sordu. Adam: “Ramazanda gündüz vakti hanımımla cinsi münasebette bulundum.” diye cevap verdi. -Bir köle azat edecek kadar mal bulabilir misin? Adam ” hayır” dedi. -Peşpeşe iki ay oruç tutabilir misin? Adam “hayır ” dedi. -Altmış miskine yedirecek kadar erzak bulabilir misin? Adam “hayır” dedi ve oturdu. Rasulullah ona hurma yaprağından örülmüş,içinde kefaret miktarınca hurma bulunan bir zembil getirdi. “İşte bunu al,sadaka olarak dağıt” dedi. Adamda ” Bizden daha yoksul birine mi vereceğim? Allah’a and olsun ki,bu iki kara taşlı yerin arasında bu hurmalara bizden daha muhtaç bir aile yoktur” dedi. Bunun üzerine Rasulullah ön dişleri görününceye kadar güldü ve:” Git de onları çoluk çocuğuna yedir” dedi.

Hz. Peygamber(s.a.v) İlgili Kıssalar

1- Hz. Peygamber (s.a.a)’in Gülümsemesi
Bir gün Resulullah (s.a.a) gülümseyerek göğe bakıyordu, bir adam Hazretin gülmesinin sebebini sorunca Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular: “Evet göğe bakıyordum, iki melek, kendi yerinde ibadetle meşgul olan mümin bir kulun gece gündüz yaptığı ibadetlerinin mükafatını yazmaları için yeryüzüne indiler, fakat onu, hasta olduğundan dolayı ibadetgahında bulamayınca göğe çıkıp Hak Teala’ya şöyle arz ettiler: “Ey Rabbimiz! Biz o mümin kulun ibadetini yazmak için her zamanki gibi onun ibadetgahına gittik, fakat onu orada bulamadık, hastalık yatağına düşmüştü.”

Allah-u Teala, o meleklerin cevabında şöyle buyurdu: “O mümin kul, hastalık yatağında olduğu sürece, her gün ibadetgahında olduğu zaman ona yazdığınız her günün sevabı miktarınca ona sevap yazın. Hastalık yatağında olduğu müddetçe onun hayır amellerinin mükafatı bana aittir; onun mükafatını ben vereceğim.”

2- Sırayı Riayet Edin

Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “Bir gün Resulullah (s.a.a) istirahat halinde idi. Oğlu İmam Hasan su istedi. Resullullah (s.a.a) de bir kaba biraz süt sağıp onu Hasan’a (a.s) verdi. Hüseyin (a.s) bu durumu görünce sütü almak için yerinden kalktı. Ama Resulullah (s.a.a) ona mani olup sütü Hasan’a verdi. Bu durumu görünce şöyle dedim: “Ya Resulellah! Güya Hasan’ı daha çok seviyorsun” Resulullah cevaben buyurdular ki: “Hayır öyle değildir. Benim Hasan’ı savunmamın sebebi, öncelik onun hakkı olduğu içindir. Çünkü O, daha önce su istemişti, sırayı riayet etmek gerekir.”

3- Resulullah (s.a.a)’in Ağlaması

Resulullah (s.a.a) bir gece zevcesi Ümmü Seleme’nin evinde idi. Gece yarısı uykudan kalkıp evin karanlık bir köşesinde dua ve ağlamakla (Allah’a yalvarıp yakarmakla) meşgul oldu. Ümmü Seleme, Resulullah (s.a.a)’ı yatağında görmeyince kalkıp onu aramaya koyuldu. Bir de baktı ki Resulullah (s.a.a) evin karanlık bir köşesinde durup ellerini göğe kaldırmış, ağlayarak Allah’a şöyle yalvarıp yakarıyor:

“Allah’ım! Bağışladığın nimetleri benden esirgeme. Beni, düşmanların bana gülmek vesilesi kılma, kıskançları bana musallat etme.

Allah’ım!Beni onlardan kurtardığın kötülük ve çirkinliklere geri çevirme.

Allah’ım! Beni hiçbir zaman ve hiçbir an kendi başıma bırakma; kendin beni her şeyden ve her afetten (beladan)  koru .”

Ümmü Seleme Resulullah (s.a.a)’in bu durumunu görünce ağlayarak kendi yerine döndü. Resulullah (s.a.a) Ümmü Seleme’nin ağlama sesini duyunca, ona doğru gidip ağlamasının sebebini sordu.

Ümmü Seleme şöyle dedi:

“Ya Resulellah! Senin ağlaman beni ağlattı. Sen neden ağlıyorsun? Siz Allah katında olan onca büyük makam ve yakınlığınıza rağmen Allah’tan böyle korkuyorsunuz, Allah’tan bir an bile sizi kendi başınıza bırakmamasını istiyorsunuz, o halde vay bizim halimize!”

Resulullah (s.a.a) onun sözüne karşılık şöyle buyurdular:

“Nasıl korkmayayım, nasıl ağlamayayım, nasıl kendi akıbetimden korkmayayım, nasıl kendi makam ve mevkime güveneyim! Oysaki Allah Teala, Hz. Yunus’u bir an kendi haline bıraktı ve onun başına gelmemesi gereken şey geldi!”

4- Âmanın Yanında Hicabı  Korumak !
Ümmü Seleme şöyle diyor:

Peygamber (s.a.a)’in huzurunda idik. Meymune isminde olan hanımlarından birisi de orada idi. Bu esnada âma (kör) olan İbn-i Ümmü Mektum Resulullah’ın huzuruna geldi. Resulullah (s.a.a) bana ve Meymune’ye; “İbn-i Ümmü Mektum’un karşısında hicabınızı (kendinizi)  koruyun .”

Ya Resulellah o âma değil midir, hicaplı olmamızın ne anlamı vardır? dediğimizde de şöyle buyurdular:

“Siz de mi körsünüz? Siz onu görmüyor musunuz?”

5- Kötü Ahlaklılık Kabir Azabına Sebep Olur

İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor:

“Sa’d bin Muaz’ın ölüm haberini Resulullah (s.a.a)’e verdiklerinde, Hazret kalkıp ashabıyla birlikte onun evine gittiler. Resulullah’ın emri ile Sa’d’a gusül verdiler. Gusül ve kefenleme işleminden sonra onu bir tabuta bırakıp defnetmek için kabristana götürdüler.

Cenazeyi teşyi ederken Resulullah (s.a.a) ayak yalın ve abasız hareket ediyordu, kabrin yakınına ulaşana dek bazen tabutun sağ bazen de sol tarafını tutuyordu. Resulullah (s.a.a)’in bizzat kendisi kabrin içine girip cenazeyi kabre bıraktı; taş, tuğla ve diğer şeylerin getirilmesini emretti. Daha sonra mübarek elleriyle cenazenin üzerini kapatıp onun üzerine toprak döktüler.

Bu esnada Sa’d’ın annesi kabrin kenarına gelerek şöyle dedi: “Ey Sa’d ! Cennet sana kutlu olsun.”

Resulullah (s.a.a) bu sözü ondan duyar duymaz şöyle buyurdular: “Ey Sa’d’ın annesi !Sus! Allah’dan taraf bu kadar kesin ve yakin ile konuşma. Şimdi Sa’d kabir azabına duçar olmuştur ve bundan dolayı eziyet görür.”

Daha sonra kabristandan geri döndüler. Hz. Peygamber’le birlikte olan halk şöyle dediler: “Ya Resulellah ! Sa’d için yaptığın işleri şimdiye kadar hiç kimse hakkında yapmamışsınız. Ayak yalın, abasız onun cenazesini teşyi ettiniz; tabutun bazen sağ bazen de sol tarafından tutuyordunuz !”

Resulullah (s.a.a) onların cevabında şöyle buyurdular:

“Melekler de abasız ve ayakkabısız idiler; ben de onlara uydum,elim Cebrail’in elinde olduğundan dolayı o tabutun neresinden tutuyorduysa ben de o tarafından tutuyordum.”

Halk bu sözleri duyunca şöyle dediler:

“Ya Resulellah ! Sa’dın cenazesine namaz kıldınız, mübarek ellerinizle onu kabre bıraktınız, kabri kendi elinizle düzelttiniz, yine de kabir Sa’d’ı sıktı mı diyorsunuz?”

Resulullah (s.a.a) cevaben: “Evet, kabir azabına duçar oldu. Çünkü o, evinde kötü ahlaklı idi, kabir azabı bundan dolayı idi.”

6- Bereketli On Dirhem

Hz. Ali (a.s), Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) tarafından O’na bir gömlek almak için Pazara gitmekle görevlendi. Hz. Ali (a.s) da pazara gidip on iki dirheme bir gömlek alarak eve döndü.

Resulullah (s.a.a)- “Bu gömleği kaça aldın?”

Hz. Ali- “On iki dirheme.”

Resulullah (s.a.a) – “Bu gömleği öyle sevmiyorum, bundan daha ucuzunu istiyorum. Acaba satıcı bunu geri almaya hazır olur mu?”

Hz. Ali (a.s) şöyle diyor: Gömleği alıp çarşıya döndüm, Peygamber’in isteğini satıcıya ilettim, satıcı da kabul etti. Parayı alıp Peygamber (s.a.a)’in yanına döndüm. Bir gömlek almak için Resulullah (s.a.a) ile birlikte Pazara doğru hareket ettik. Yolun yarısında Resulullah (s.a.a)’ın gözü, ağlayan bir cariyeye ilişti. Resulullah (s.a.a) onun yanına gidip; “Neden ağlıyorsun?” diye sordu. Cariye cevaben şöyle dedi. “Ev sahibi bana dört dirhem verdi, bir şeyler almak için beni çarşıya gönderdi. Fakat ben parayı nasıl kaybettiğimi bilemiyorum, şimdi eve dönmekten korkuyorum.”

Resulullah (s.a.a) on iki dirhemden dört dirhemi cariyeye verdi ve; “İstediğin şeyleri al ve eve dön” diye buyurdular.

Resulullah (s.a.a) Allah’a şükredip pazara doğru hareket etti, pazardan dört dirheme bir gömlek alıp giydi. Eve döndüğünde, yol üzerinde bir çıplağı görünce gömleğini çıkarıp ona verdi. Kendisi tekrar çarşıya geri döndü, yine dört dirheme bir gömlek alıp giydi ve eve doğru hareket etti. Yolun yarısında yine aynı cariyeyi üzüntülü ve şaşkın bir halde gördü. Bunun üzerine; “Neden evinize gitmedin?” diye sordu.

Cariye- Ya Resulellah ! Gecikmişim, beni dövmelerinden korkuyorum.

Resulullah- “Gel birlikte gidelim, evinizi bana göster ben suçundan geçmeleri için aracı olurum”.

Resulullah (s.a.a) o cariye ile birlikte yola koyuldu. Evlerine yetiştiklerinde cariye; “İşte bu bizim evdir” dedi.

Resulullah (s.a.a) kapının arkasından yüksek bir sesle; “Ey ev sahibi! Selam’un- aleykum” dedi. Bir cevap gelmedi. Tekrar ikinci kez selam verdi, yine bir cevap duyulmadı. Üçüncü kez bir daha selam verdiğinde, “Aleyke’s- selam ya Resulellah ve rahmetullahi ve berekatuh” diye cevap verdiler.

Resulullah (s.a.a)- “Neden ilk defa cevap vermediniz? Acaba benim sesimi duymadınız mı?”

Ev Sahibi- İlk defasında duyduk, senin olduğunu bile anladık.

Resulullah (s.a.a)- “ Öyleyse neden geç cevap verdiniz?”

Ev sahibi- Senin sesini bir kaç defa duymak istedik.

Resulullah (s.a.a)- “Sizin bu cariyeniz gecikmiştir, onu muahaza etmemeniz (cezalandırmamanız) için size rica etmekten ötürü buraya geldim.”

Ev sahibi- Ya Resulullah! Sizin mübarek ayağınızın hürmetine bu cariye artık şimdiden azattır (hürdür).

Daha sonra Resulullah (s.a.a) kendi kendisine şöyle dedi: “Allah’a şükür, ne de bereketli on iki dirhemdi! İki çıplağı örttü, bir köleyi ise azat etti.”

7- Ya Resulellah! Bana Tavsiye Et!

Hz. Ali (a.s) şöyle diyor:

Bir şahıs Resulullah (s.a.a)’in huzuruna gelerek Hazretin kendisine tavsiye etmesini istedi. Resulullah (s.a.a) ona şöyle tavsiye ettiler:

“Benim sana tavsiyem şudur ki; parçalansan, ateşe atılıp yakılsan bile Allah’a şirk koşma.

Annene ve babana eziyet etme; eğer dünyadan göçmeni bile emretseler öyle yap.

İhtiyacından fazla kalan malını dini kardeşinin ihtiyarına bırak.

Müslüman kardeşinle karşılaştığında açık yüzlü ol.

Halka ihanet etme.

Gördüğün her Müslüman selam ver.

İnsanları İslam’a doğru davet et.

Bil ki, her sorunu çözmenin (sıkıntısı olanın sıkıntısını gidermenin), Hz. Yakub’un oğullarından bir köleyi azat etmek kadar sevabı vardır.

Bil ki, şarap ve her sarhoş edici şey de haramdır.”

8- Yetimler İçin Ağlamak

Uhud savaşında İslam savaşçılarından çoğu şahadete erişti, Hz. Hamza da o savaşta şehit düştü, hatta Hz. Peygamber (s.a.a)’in şehit olduğu bile şâyi oldu.

Savaş sona erdikten sonra, Medine kadınları Uhud’a doğru hareket edip Peygamber (s.a.a)’in istikbaline koştular; herkes kendi şehitlerini bırakıp Peygamber’i sorup arıyorlardı.

Bu arada Cehş’in kızı Zeynep Peygamber (s.a.a) ile karşılaştı.

Hz. Peygamber- “Sabırlı ve tahammülü ol!”

Zeynep- Ne için?

Hz. Peygamber- “Kardeşin Abdullah’ın şahadetinden dolayı.”

Zeynep- Şahadet onun için kutlu ve mübarek olsun!

Hz. Peygamber- “Sabret!”

Zeynep- Ne için?

Hz. Peygamber- “Dayın Hamza’nın şahadetinden dolayı.”

Zeynep- Bizim hepimiz Allah’tanız ve hepimiz O’na doğru döneceğiz, şahadet makamı ona mübarek olsun!

Resulullah (s.a.a) biraz durduktan sonra Zeyneb’e dönerek şöyle buyurdu:

- “Sabırlı ol!”

Zeynep – Şimdi ne için ?

Resulullah – “Eşin Mus’ab bin Umeyr’in şahadetinden dolayı.”

Zeynep, bu sözü duyunca yüksek bir sesle ağladı ve can yakıcı bir şekilde sızladı. Zeyneb’e; Neden kocan için böyle ağlıyorsun diyenlere şöyle cevap verirdi: “Ağlamam kocam için değildir. Çünkü o Peygamber (s.a.a)’in yanında şahadet makamına erişmiştir. Benim ağlamam onun yetimleri içindir. Zira eğer çocuklar babalarını benden sormuş olurlarsa onlara ne cevap vereyim?”

9- Dostlarla Müdara

Ebu Hureyre şöyle diyor:

Resulullah (s.a.a) (bir gün) oturdukları halde birden dişleri görülür bir şekilde güldüler. Gülmesinin sebebini sorduğumuzda şöyle buyurdular:

“Ümmetimden iki kişi gelip Allah Teala’nın huzurunda duracaklar; onlardan biri diyecek ki: Allah’ım ! benim hakkımı ondan al ! Allah Teala buyuracak ki: “Kardeşinin hakkını ver !” Borçlu adam arz edecek ki: Allah’ım ! Benim iyi amellerimden bir şey kalmamıştır (ona verecek dünyevi bir malım da yoktur).” Hak sahibi de diyecek ki: “Ey Rabbim! Öyleyse benim günahlarımdan yüklensin!”

Sonra Resulullah (s.a.a)’in gözlerinde yaşlar boşanarak şöyle buyurdular:

“O gün (kıyamet günü) öyle bir gündür ki insanlar, günahlarının başka bir kimseye yüklenmesine ihtiyaç duyarlar. Allah Teala hakkını isteyen kimseye şöyle buyurur: Gözlerini çevir, cennete doğru bir bak, ne görüyorsun ? O zaman başını kaldırıp güzel nimetleri görünce hayretle; Allah’ım ! Bunlar kimin içindir ? diyecektir.

Allah Teala- “O hakkın değerini bana veren kimse içindir.”

Hak sahibi – O hakkın değerini kim sana ödeyebilir ?

Allah Teala – “Sen.”

Hak sahibi – Ben nasıl ödeyebilirim ?

Allah Teala – “Ondan geçmenle (hakkını bağışlamanla).”

Hak sahibi – Allah’ım ! Ondan geçtim.

Daha sonra Allah Teala buyuracak ki: “Dini kardeşinin elini tut, birlikte cennete gidin !”

Bu esnada Resulullah (s.a.a) buyurdular ki: “Takvalı olun, birbirinizin arasını bulun!”

10- Çaba Veya Zengin Olmak Yolu

Bir adam bir şey istemek için Hz. Peygamber’in yanına gitti. Oraya ulaştığında Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu duydu:

“Kim bizden bir şey isterse veririz, kim ihtiyaçsız olmaya çalışırsa Allah onu ihtiyaçsız kılar.”

Adamcağız Resulullah (s.a.a)’in bu sözünü duyunca Hazretten bir şey istemeden huzurlarından ayrıldılar. İkinci kez yine Resulullah’ın yanına gelip bir şey istemeksizin evine geri döndü.

Üçüncü kez yine Resulullah’tan aynı sözü duyunca bir şey istemeksizin evine geri döndü. Sonra komşusundan bir balta emanet alıp çöle çıktı, bir miktar odun toplayıp pazara götürerek bir buçuk kilo arpaya odunları sattı. Elde ettiği arpayı ekmek yaparak ailesiyle birlikte yediler. Adam yılmadan bu işine devam etti, ilk önce bir balta satın aldı, daha sonra elde ettiği kazançtan iki genç deve ve bir köle aldı, böylece durumu düzelip zenginleşti. Daha sonra Resulullah’ın yanına giderek macerayı Hazrete anlattı. Resulullah (s.a.a) onun sözünü dinledikten sonra şöyle buyurdular:

“Demedim mi kim bizden bir şey isterse ona veririz, ihtiyaçsız olmaya çalışırsa Allah onu ihtiyaçsız kılar?!”

Peygamberimizden Kıssadan Hisseler Ve Hadisler

 

Efendimize düşmanlık besleyen bir kabile reisi onu bir ağaç altında yalnız görünce sinsice arkadan yaklaşıyor ve kılıcını kaldırarak şöyle diyor: “Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak!” Hz. Peygamber: “Allah!” diyor ve şu duayı ekliyor: “Allah’ım! Dilediğin şekilde beni onun elinden kurtar!”

Adamın kılıcı elinden düşer, bu defa Efendimiz (sav), kılıcı alıp adama döner: “Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak!” Adam şaşkındır. Hz. Peygamber adamı affedip gitmesine izin verir. Kabile reisi kavmine döndüğünde şöyle der: “Ben şu anda insanların en iyisinin yanından geliyorum.

 
  Bugün 58757 ziyaretçi (136135 klik) kişi burdaydı! Allah Razı olsun!..  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol