derviş,sofi,ilahi,ilahiler,dervişler,tarikat,tasavvuf,zikir,medine,mekke,zikrullah,mürşid,mürid,efendimiz,resulullah,salavat, en güzel ilahiler
  tarikatfatih
 
Tarikat Ehli Fatih Sultan Mehmed ve Akşemseddin Hz.

Tarikat Ehli Fatih Sultan Mehmed ve Akşemseddin Hz.

Tarih07 Haziran 2014, 00:33EditörDerviş

Tarikat Ehli Fatih Sultan Mehmed ve Akşemseddin Hz. üzerine bir yazı..

Peygamber Efendimizin (sav) övgüsüne mazhar olma şerefine ulaşan Osmanlı padişahlarımızdan Fatih Sultan Mehmed hanın ve Ankara Ulus semtinde türbesi bulunan evliyanın büyüklerinden Hacı Bayram-ı Veli ks. hazretlerinin halifelerinden ve Fatih Sultan Mehmed'in mürşidi, hocası Akşemseddin hazretlerinin tasavvuf tarihinde yeri ayrı bir olsa gerektir..

 
Tarikat karşıtı olarak ortaya çıkan fırka ve bu fırkalardan etkilenenlere toplum içinde rastlanır. Bu kişiler olayı çok farklı anlayarak ve tarikatın İslamı takvaca yaşamayı öğrenmenin bir okulu olduğu düşüncesinden uzak bir düşüncede, genelde ehli sünnet olmayan sapkın grup ve fırkaların etkisinde kalarak farkında olmadan gerçek Allah dostlarına ve Varis-i Enbiya makamına edepsizlik yaparak kendilerine zarar vermektedirler..
 

Şöyle bir düşünelim; Peygamber Efendimiz (sav) asırlar öncesinden"Kostantiniyye(İstanbul) mutlak fetholunacaktır, onu fetheden komutan ne güzel komutan, onun askerleri ne güzel asker.."diyerek methü sena ettiği Fatih Sultan Mehmed Han, Hacı Bayram Veli hazretlerine nispet edilen Baymiye tarikatına mensup olup, mürşidi ise Akşemseddin hazretleri idi... Hal böyle iken, bu tarikat karşıtları sümme hâşâ Peygamber Efendimizden (sav) daha mı iyi biliyorlarda tarikatlara karşı çıkıyorlar, burdan pay biçmek lazımdır, tarikat karşıtlarının nasıl bir manevi tehlike ile karşı karşıya kaldıklarını anlamak hiçde zor olmasa gerek..
 

Şunuda ayırt etmek lazım, ahir zamanın alametlerinden dir, günümüzde sahte tarikatlar, sahte din adamlarının varlığının artışı bazen yanlış anlaşılmaların ve hak tarikatların yanlış tanınmasına vesile olabiliyor, bu ise çok üzücü bir durumdur... Peygamber Efendimiz (sav) hayatta iken dahi, Müseylemetül Kezzab isminde bir sahte peygamber çıkarak sahteciliğin bir yüzünü ortaya koymaktadır..
 

Kısaca Nakşibendiliğin bu topraklara nasıl geldiğinden de bahsetmek icap eder:
 

Nakşibendilik, Bahâuddin Nakşibend Muhammed b. Muhammed el-Buhârî'ye (Şahı Nakşibendi hz.) (ö. 718/1318) nispet edilen tarikatın adıdır. Ashabı Kiramdan ise Ebu Bekir Sıddık (ra) Efendimize, oradan da Alemlerin Efendisi Hz. Muhammed Mustafa (SAV) Efendimize dayanır.. Şahı Nakşibendi hz., Buhara'ya 9 km. uzaklıkta bulunan Kasr-ı Arifân'da (eski adı Kasr-ı Hinduvan) doğdu. Şahı Nakşibend henüz üç günlük bir çocuk iken Muhammed Baba Semmâsî (ö. 740/1339) tarafından mânevî evlatlığa kabul edildi. Baba Semmâsî hz., bu çocuğun ilerideki tasavvufi terbiyesini, yanında bulunan Seyyid Emir Külâle hazretlerine havale etti. Şahı Nakşibendi hz., her ne kadar Seyyid Emir Külâle hazretlerine intisap etmiş ise de, muteber kaynakların verdiği bilgiye göre, onun gerçek şeyhi, kendisinden yıllar önce vefât etmiş olan Abdulhâlik Gücduvânî hazretleri(ö. 617/1220)'dir.

 

Şahı Nakşibendi hz., Baba Semmâsî hazretlerinin vefâtından sonra Semerkant'a gitmiş, oradaki dervişlerle sohbette bulunmuş, kısa bir süre içerisinde onların saygısını kazanmış ve tekrar memleketi olan Kasr-ı Arifân'a dönmüştür. Hanefi mezhebine mensup olan Şahı Nakşibendi hz., halka her fırsatta sohbet eder, va'z ve nasihatte bulunur ve "bizim tarikimiz sohbet üzerinedir" diyerek müritlerini buna teşvik ederdi. Şahı Nakşibendi hz., ölümünden bir gün önce müritlerine, kendisinden sonra halifelerinden Muhammed Parsa'ya tabi olmalarını vasiyet etti. Şahı Nakşibendi hazretlerinin evrâd'ından başka bir eserine rastlanmamıştır.

Şahı Nakşibend hazretlerinin vefatından sonra, tarikat Alaüddin Attar hazretleri, Zahid Bedahşi hazretleri ve Muhammed Parsa hazretleri tarafından geniş bir alâna, özellikle İmam Rabbânî hazretlerinin gayretleriyle Hindistan ve çevresinde yayıldı. Bu tarikat, Fatih Sultan Mehmed zamanında, Molla İlâhî Simâvî hazretleri (ö. 896/1490) aracılığıyla İstanbul'a girdi. XVIII. yüzyılda Mevlana Diyaeddin Bağdadî hazretleri ile Osmanlılarda genişledi ve istikrar kazandı. Osmanlı padişahları Nakşibendiliği himâye ettiler. Daha sonraki yıllarda Nakşibendiyye tarikatının Mevlâna Halid-i Bağdâdî hazretleri (ö. 1242/1826) tarafından kurulan Halidiyye kolu, Anadolu'nun çeşitli yerlerinde, Suriye ve Irak yörelerinde yayıldı.

Kaynaklarda bu tarikatın üç koldan Hz. Peygamber'e kadar ulaştığı ifade edilir. Nakşibendiyye tarikatının esaslarını şu şekilde özetlemek mümkündür: Dini kurallara uyarak zahiri, tarikat ile batını temizlemek, hakikat ile ilâhî yakınlık elde etmek ve marifet ile Allah'a ulaşmak. Bu tarikatta Kur'ân ve sünnete bağlı kalmaya büyük önem verilmiş, haramlardan ve kötü alışkanlıklardan korunmak için tövbe, istiğfar, zikir, tefekkür, nafile namazlar, Kur'ân okuma ve ilimle meşgul olmak tavsiye edilmiştir. Bu şekilde nefsi yenerek kalbi kontrol altında tutmaya murakabe adı verilir. Bu tarikatta zikir sessiz yapılır. Topluca yapılan zikre "hatm-i hâcegân" denir.

 


Anadolu topraklarında Nakşibendiliğin en yaygın hale gelmesi, 19. yüzyılda Halidiyye kolu vasıtasıyla oldu. Bağdat ve Şam'da yaşayan Mevlâna Hâlid-i Bağdâdçok sayıdaki mürid ve halifelerinden bazılarını İstanbul'a ve Anadolu'ya göndererek tarikatı geniş kitlelere yaydı. İslam aleminin batı zihniyetinden etkilenip İslamdan uzaklaşmasına büyük bir set çeken Nakşibendilik, günümüzde özellikle tüm İslam alemine manevi ihtiyaç olma hususunda Adıyaman Kahta ilçesi Menzil köyünde yaşayan Gavs-ı Sani Hz. vesilesi ile olduğu gibi yaşanmakta ve İslam fertlerinin gönlüne su serpmektedir.. Kimilerinin farkında olup, kimilerinin farkında olmasa da...

Gönül ehli ne güzel söylemiş.. "Aramakla bulunmaz, lakin bulanlar arayanlardır..."
 
  Bugün 58734 ziyaretçi (136103 klik) kişi burdaydı! Allah Razı olsun!..  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol