Duvardaki Kir
Meşhur sûfilerden Malik b. Dinar k.s. bir zamanlar bir ev kiralamıştı. Komşusu bir yahudi idi. Malik b. Dinar’ın evinin kıbleye bakan cephesi o yahudi komşu tarafına denk düşüyordu.
Bu yahudi evinin önüne bir tuvalet yapmış, pislikleri Hazret’in duvarının kenarına atarak orayı kirletiyordu.
Bir gün Malik b. Dinar k.s. hazretlerinin yanına gelerek:
– Sen bu halden rahatsız olmuyor musun, diye sordu.
– Evet, oluyorum. Ama yıkıyor, temizliyorum.
– Bu sıkıntıya niçin katlanıyorsun ki? Bu düşmanlığa, kine kim için katlanıyorsun?
– Allah Tealâ’nın rızası için. Çünkü o şöyle buyuruyor: “O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için infak ederler. Öfkelerini de yutarlar ve insanları affederler.” (Âl-i İmran, 134)
Bu cevap üzerine yahudi;
– Ne iyi bir din ki, saygın bir kişi benim gibi birinin verdiği eziyete katlanıyor. Asla bağırıp çağırmıyor, sabredip kimseye söylemiyor, dedi ve derhal müslüman oldu.
Feridüddîn Attar, Tezkiretü’l-Evliya
Yaşı Küçük İşi Büyük Veli
Ebû Abdullah b. Cellâ (k.s) anlatır:
“Bir gün annem babama canının balık istediğini söyledi. Babam da balık satın almak için çarşıya gitti, ben de yanındaydım. Balık satın aldı. Durup onu taşıyacak birisine baktı. Tam karşısında ayakta bekleyen bir çocuk gördü. Çocuk babama,
“Amca, yükünü taşıyacak birisini mi arıyorsun?” diye sordu. Babam,
“Evet” dedi. Çocuk,
“Ben taşırım” diyerek balığı aldı, taşımaya başladı, birlikte yürüdük. O esnada ezan okundu. Çocuk,
“Müezzin ezan okuyor; benim temizlik yapmaya ve abdest almaya ihtiyacım var; eğer razı iseniz bekleyin, değilse balığınızı siz taşıyın!” dedi ve balığı bırakarak abdest almaya gitti. Babam,
“Biz balık için Allah’a güvenmeye daha layık kimseleriz” dedi ve mescide girip namaz kıldık. Çocuk da gelip namaz kıldı. Dışarı çıktığımızda, balık bıraktığımız yerde duruyordu. Çocuk balığı taşıdı ve bizimle birlikte eve kadar geldi. Babam çocuğun durumunu anneme anlattı. Annem,
“Ona söyle, yanımızda kalsın bizimle birlikte balık yesin” dedi. Biz de söyledik. Çocuk oruçlu olduğunu söyledi. Biz,
“Öyleyse git başka yük taşı, akşam bize gel, iftarını aç” dedik, çocuk,
“Ben günde bir defa yük taşıdım mı ikinci defa taşımam; fakat ben mescide gidip akşama kadar durayım, akşam olunca size gelirim” dedi ve gitti.
Akşam olunca çocuk eve geldi, beraberce yedik, içtik. Yemeği bitirince ona taharet ve abdest yerini gösterdik. Onun yalnızlığı tercih ettiğini gördük, kendisini bir odada bırakıp ayrıldık. Evimizin diğer odasında kötürüm bir kız vardı. Gecenin bir bölümü geçince, kız yürüyerek yanımıza geldi. Nasıl ayağa kalktığını sorduk, kız,
“Ya Rabbi, misafirimizin hürmetine bana afiyet ve sıhhat ver” dedim, ayağa kalktım!” dedi. Sonra çocuğu bakmaya gittik, bir de baktık ki kapılar olduğu gibi kilitli, çocuğu aradık bulamadık. Bunu gören babam,
“Bu çocuk Allah’ın veli kullarından birisidir; velilerin bazısı küçük, bazısı büyük yaşta olur!” dedi.
Ateşin Yakmadığı Âşık, 162-163, Kuşeyrî, Kuşeyrî Risâlesi, s. 684.
Bu Genç Resûlullah’ın (s.a.v.) Torunudur!
Hz. Hüseyin’in (r.a.) oğlu Ali Zeynelâbidîn (rah.) bir gün mescide giderken sebepsiz yere birisi ona kötü ve küçültücü sözler söyledi.
Yanında hizmetini gören gençler adamı dövmek için harekete geçtiler fakat Zeynelabidîn onlara engel oldu. Daha sonra adama dönüp:
—Ey falanca! Senin, hakkımda bilmediğin kötü hallerim, bildiklerinden ve şimdi dile getirdiklerinden daha fazladır. Eğer bunları anlatmaya senin bir ihtiyacın varsa, diğerlerini de sana söylerim!” dedi.
Adam yaptığından utandı ve üzüldü. Zeynelabidîn üzerindeki gömleği çıkardı adama verdi. Ayrıca bin dirhem de sadaka verilmesini emretti. Adam arkasını dönüp giderken şöyle söylüyordu:
—Ben şehadet ederim ki bu genç, Hz. Resûlullah’ın (s.a.v.) torunudur.”
Yöneticilere Altın Öğütler, 68, Semerkand yayınları
Allah’tan Korkan Hiçbir Şeyden Korkmaz
Ebû Osman Mağribi Şöyle anlatmıştır:Ebû Tâlib İhmimi ile seyahat ediyordum. Yolda yırtıcı hayvanlara karşı müthiş bir korku duymaya başladım. Zira bulunduğumuz vadide sayısız yırtıcı hayvan vardı. Ben:
— Bu vadiden çabucak geçmeliyiz, dedim. Ebû Tâlib sözlerime hiç aldırmadı. Üstelik orada geceledi. Ben korkudan asla uyuyamıyordum. O yatıp uyudu ve bana:
— Niçin uyumuyorsun? dedi
— Canavarların korkusundan, dedim. Bunun üzerine:
— Kim Allah Teâlâ’dan korkarsa hiçbir şeyden korkmaz. Mâdem ki sen yırtıcı hayvanlardan korkuyorsun benimle arkadaşlık edemezsin, dedi ve yürüyüp gitti.